rss
    250.000'den fazla arkadaşınız burada. Beğenin!

13 Temmuz 2011

Mahalle Maçı - Test

Soruları cevaplayın bakalım, kaç doğru olacak... Ayrıca 3 yanlış 1 doğruyu götürmez burada, 3 yanlış penaltı olur...

Cevapları da aşağıda :)

 
adamın gol diyor olm...
Süre : 3dk

Başla...

1) Aşağıdakilerden hangisi mahalle maçı çeşitlerinden biri değildir?
a) Minyatür kale
b) Gol atan kaleye
c) Bodur kale
d) Japon kale
e) Alman kale

Mahalle Maçı Kuralları ...

Bunu üyelerimiz arasından bir arkadaşımız göndermişti. Sanıyorum ki alıntı bir yazı. Hem gönderen arkadaşımıza - ki adını unuttum kusuruma bakmasın - , hem de bunu yazan kişiye veya kişilere teşekkürler :)



1. Iyi oynayan iki kişinin aynı takımda yer almamasına dikkat edilirdi.

2. Maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye ters şekilde topukla vurulurdu.

3. Maçların hayali kale direkleri arası adım ile sayılır, olmaları gereken yerler iki taş ile işaretlenirdi.

4. Hava kararınca, ezan okununca, anne-baba çağırınca maç biterdi.

Konu : Korku ( Freddy )

Bu notun konusu korku... Korkularımız işte... Doksanlarda, seksenlerde - çocukken daha doğrusu - nelerden korktuk, nasıl savunduk kendimizi, yatağın altı neden en güvenli yerdi bunu yazacam ben, sizler de yorumlarınızda yazarsınız belki bir şeyler...



Bak en çok bundan korktum ben...

Yıl 1987 - 1988... Bir tane video kaset... Adminin ekmeğe mama dememesi gerektiğini öğreneli daha bir kaç yıl olmuş. R harfi kabusu bir kaç yıl önce bitmiş...

"Elm Sokağında Kabus" ... Evde kimse yok, kaset benim ulaşamayacağım yerlerde saklanmış, adı da bir tuhaf... E erkek çocuk bunu seyreder arkadaş...

Şeker Kız Candy'nin Tüm Öyküsü...

Şimdi şöyle bir gezindim nette - bunu buldum... Sonra sordum - soruşturdum, "doğrudur" dediler...

Bilmediğiniz o son bu yazıda mevcut, evet :)

Yazıyı arakladım tabi bir yerlerden...

..................

Herşey Kuzey Amerika’da Michigan gölünün güneyindeki bir yetimhanede başlar. Bir gün yetimhaneden sorumlu Bayan Pony ve Rahibe Maria yetimhanenin önüne bırakılmış iki bebek bulurlar. Bunlar Candy ve Annie’dir. Aradan yıllar geçer ve Annie varlıklı bir aile olan Brighton’lar tarafından evlat edinilir. Bir süre sonra Annie Candy’ye artık onunla görüşemeyeceğini yazar çünkü kimsenin onun bir yetimhanede büyüdüğünü bilmesini istemez. Candy bu duruma çok üzülür. Aynı gün İskoçya’nın yerel kıyafetlerini giyinmiş, gayda çalan ve kendisinden birkaç yaş büyük bir çocukla karşılaşır. Kısa bir süre konuşurlar ve yabancı birden gözden kaybolur. Bu Candy’nin ilk aşkıdır ama onun kim olduğunu bilmez ve ondan geriye sadece bir çeşit madalyon kalmıştır. Onu “tepedeki prens” olarak adlandırır.

John Milton - Televizyon Anıları - I

Çocukluğumuzda televizyonu yazacam şimdi… Kendi televizyon anılarımı… Bakalım kaç kişiye tanıdık gelecek bunlar :)

Haydi bakalım, başlayalım…


Bu yazıya nasıl başlamalıyım aklım bilmedi. Sanırım ilk önce bizler için bir devrin bitişi – yeni bir dönemin başlangıcı olan “uzaktan kumanda” ile başlamam gerekiyor…
Ben, sen, şu az ileride duranlar, yan taraftaki arkadaşlar; hepimiz bir dönemin uzaktan kumandalarıyız, itiraf edelim bunu kendimize, ailemizin bizimle beraber televizyon izlemek istemesinin tek nedeni kumanda vazifesini layıkıyla yerine getirebilecek olmamızdı…

900'lü Hatların Doksanların Çocuklarındaki Etkisi

Bu yazı ek$isözlük'den alıntıdır. Yazarı "peperuhi" adındaki yazar arkadaşımızdır.


çok büyüktür. yani en azından bana çok büyük olmuştur.

yıl 94 ya da 95... televizyonlarda sürekli görüyoruz 0900 810 11 83 arayın şu hediyeyi kazanın falan diye. ama nasıl bir bombardıman. sabah akşam maruz kalıyoruz. öyle bir hal almış ki bu 900lü şeyler neredeyse tüm ünlülere gelir kapısı haline gelmiş. ben de çocuk aklımla merak ediyorum. 9-10 yaşlarındayız yani merak etmek normal. para, ev ekonomisi, tasarruf bunlar henüz oturmamış kafada. bakıyorum televizyonda sürekli "arayın, arabayı finish çizgisine ulaştırın uzaktan kumandalı (kendi yolu olan ve hızla giden) araba sizin olsun" diyor. oha! resmen araba beni çağırıyor. süper gıcır gıcır bir oyuncak. bir de o zaman kendi istediğim bir şeyi kimseye ağlamadan zırlamadan alabileceğimi düşündürtmüştü bana. üstelik annem babam çalışıyordu evde kimse yoktu.

Eskiden Sokaklar Lambasız, Mahalleler Bekçili Olurdu...


Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde mahalle adlı bir kavram varmış. Bu mahallenin çocukları birbirlerini severlermiş. Sokaktan gelen şifreli bir ıslıkla uçarak evlerinden çıkarlarmış. Beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga da etseler kin tutmazlarmış. Her gün dünyayı yeniden kurarlarmış. Her birinde sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu mutlaka gelişirmiş...

Bilmezlermiş pet şişelerde, plastik damacanalarda satılan suları; bilirlermiş bahçe hortumundan, mahalle çeşmesinden içilen suları.