rss
    250.000'den fazla arkadaşınız burada. Beğenin!

13 Temmuz 2011

900'lü Hatların Doksanların Çocuklarındaki Etkisi

Bu yazı ek$isözlük'den alıntıdır. Yazarı "peperuhi" adındaki yazar arkadaşımızdır.


çok büyüktür. yani en azından bana çok büyük olmuştur.

yıl 94 ya da 95... televizyonlarda sürekli görüyoruz 0900 810 11 83 arayın şu hediyeyi kazanın falan diye. ama nasıl bir bombardıman. sabah akşam maruz kalıyoruz. öyle bir hal almış ki bu 900lü şeyler neredeyse tüm ünlülere gelir kapısı haline gelmiş. ben de çocuk aklımla merak ediyorum. 9-10 yaşlarındayız yani merak etmek normal. para, ev ekonomisi, tasarruf bunlar henüz oturmamış kafada. bakıyorum televizyonda sürekli "arayın, arabayı finish çizgisine ulaştırın uzaktan kumandalı (kendi yolu olan ve hızla giden) araba sizin olsun" diyor. oha! resmen araba beni çağırıyor. süper gıcır gıcır bir oyuncak. bir de o zaman kendi istediğim bir şeyi kimseye ağlamadan zırlamadan alabileceğimi düşündürtmüştü bana. üstelik annem babam çalışıyordu evde kimse yoktu.


süper bir motivasyonla telefona sarıldım. telefon açılır açılmaz artık yasal prosedür gereği midir nedir uzun uzun ücretlendirmeyi anlatıyordu karşıdaki ses. biraz korkup telefonu hemen kapattım. ama dayanamıyordum bebek gibi arabayı aldığımı hayal ettikçe hırslanıyordum. bir de "bir şey kazanmak" fikri bende olan kıpranmayı tavan yaptırıyordu. dayanamadım bir daha aradım. yine ücretlendirme hesabını verdikten sonra kadın oyuna geçti. her 5 dakikada bir "evet şimdi yol ayrımındasınız araba sağa dönsün diyorsanız 1'e sola dönsün diyorsanız 2'ye basın" diyordu. o zaman şimdiki gibi "e yumicik ben arabayı göremiyorum ki kime ne anlatıyorsun. ne bileyim götünden uydurmadığını" deseydim belki biraz sonra anlatacaklarım başıma gelmeyecekti. neyse ben üçüncü dönemeçte "ulan gene sağ olsun" dediğim için elendim. yani telefondaki kadın hiç görmediğim bir arabayı hiç görmediğim bir yolda yanlış kullandığımı iddia ediyordu. sonuna da -muhtemelen avuçlarını sıvazlayıp- "tekrar deneyin" gibilerinden edebiyat parçalıyordu. ben dayanamadım ertesi gün yine aradım. yine kaybettim. aslında hemen art arda telefon etmek istiyordum ama içimdeki ses "oğlum kol gibi fatura gelecek bak geçen yetkingile de olmuş aynısı. babası ahizeyi ağzına sokmuş çocuğun" diyordu. ama ertesi gün "ara lan her gün bi tane çok yazmaz ki. hem yetkin'den de ahizeyi beş dakikada çıkarmış doktor. bence buna değer" diye başka bir ses duyuyordum.

ertesi gün okuldan döner dönmez bir daha aradım. bu sefer karşıdaki ses doğru yaptığımı söylüyordu ve "arabayı kazandınız" diyordu. evde sevinçten dört döndüm. artık 900lü hatları ödülle pekiştirmiş ve aramaya koşullanmıştım. resmen kendimi durduramıyordum. hülya avşar'ın anlattığı masallardan tut da dövüştürmeli oyunlara kadar her yeri aradım. aramak benim için bir görev halini almıştı. git gide kendimi kaybediyordum ki kazandığım arabadan önce, ptt'den fatura geldi eve. bu fatura, fatura değil ölüm fermanıydı benim için. yani şöyle açıklayayım o faturanın ödenmesi demek 1 ay boyunca sade suya papara yapacağımız anlamına geliyordu.

babam faturayı gördü. ben korkudan hemen annemle konuştum götüm zıplaya zıplaya... "anne babam beni döevecek yaeeee" diye zırladım anneme (e tabi dövecek yumicik ya ne yapacağdı adamın ceplerini araba sevdasına yatırdın. yetkin'in akıbetine uğrasan yeri var). analar yufka yürekli olur bilirsiniz. "yok dövmez guzum dövmez aslanım" diye tepinmemi durdurmaya çalıştı o da yazık. hakikaten de dövmedi babam. zaten öyle döven bi adam da değildi ama hemen aile toplantısı yapıldı. annem ile babam konuştu konuştu konuştu... bi şekilde atlatıldı. sonra bu olay diğer aile fertlerine yayıldı. teyzem, halam, amcam hepsi öğrendiler. pek belli etmediler ama sanırım ben onların gözünde artık "uslu çocuktan" "ocağa incir ağacı diken çocuk" pozisyonuna düşmüştüm. aileden beni her gören "niye aradın oğlum o kadar" diye soruyor arkasına da "cık cık cık" üçlemesini basıyordu. acayip bunalmıştım. hülya avşarın hattını tekrar arayıp hülya ablaya "ablacım ben senle iki satır konuşmak istedim bizimkilerin yaptığına bak. gel bi konuş şunlarla" demeyi bile düşündüm. ama sonra araba mevzunda olduğu gibi yine hülya avşar'dan önce faturanın gelme ihtimalini düşünüp bu fikrimden vazgeçtim. sonra da yediğim azarlar yüzünden aramayı bıraktım. ertesi ay aramamama rağmen gene iyi bi fatura geldi gene ödediler. olay kapandı sonra. araba ise hiç gelmedi. (inşallah o arabanın parasını -şimdiki kurdan- kaybedersiniz yaleppim)

yıllar sonra bir gazetede bilgi üniversitesinin bu 900lü hatlar parasıyla kurulduğunu öğrendim. şimdi buradan bilgi üniversitesi öğrencilerine, hocalarına ve mütevelli heyetine sesleniyorum.

"değerli hocam, sayın mütevelli heyeti başkanı ve değerli öğrenci arkadaşlar. o ısındığınız binada, girdiğiniz vize kağıdında, iyi hocaların orada olmasında benim de büyük payım var. arabadan geçtim. unutuldu o araba. bi gıcıklık yaptınız olur. atlattım. olgunlaştık sonuçta. ama eski günlerin hatırına bari bi fahri doktora falan verin oğlum. ayıptır... haydi bekliyorum bana ulaşın. teşekkürler.

geçmişin kerizi şimdinin kofti uyanığı pepe...

not: arabayı yollasanız da olur lan. iyiydi araba...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder